![]() |
Have to must denk değiller. Have to parçalar. |
Geniş zaman açısından düşünürsek, must ve have to arasındaki fark o kadar da ciddi değil. Biri yerine ötekisini kullanırsanız belirgin bir problem ortaya çıkmaz. Teknik olarak, zorunluluk kaynağı dış bir otoriteyse have to, kendi hissettiğimiz bir zorunluluk söz konusuysa must tercih ediyoruz. Ama buna uyup uymamanız o kadar da önemli değil.
- We have to welcome all refugees displaced by war, as dictated by international law. Kanunlara göre mültecilere kucak açmak zorundayız.
- As refugees, we must keep our expectations low. Mülteciler, beklentilerini kendileri belirler.
- All doctors have to maintain patient confidentiality. Doktorlar, hasta gizliliğine önem vermek zorunda. Yoksa yaptırım var.
- All doctors must respect the opinions of their patients. Hasta görüşlerine saygı duyup duymamak doktorların kendi vicdanına kalmış.
Have to, İsviçre çakısı gibi
Fakat, gramer konuları çeşitlendikçe have to rakipsiz kalıyor. Aşağıdaki kalıplarda must kullanmak olanaksız. Dolayısıyla, zorunluluk kaynağı içerisi mi dışarısı mı sorgulamadan have to tercih ediyoruz.
- Geçmişte zorunluluk: After the arrival of Spanish sailors, Aztecs had to live in misery.
- Geçmişte gereksizlik: The mechanic did not have to spend much time to detect the problem.
- Gelecekte zorunluluk: Human beings will have to get used to consuming less meat.
- Olasılık ve zorunluluk bir arada: You may / might have to wait a little longer to see the doctor.
- Present perfect zaman ile zorunluluk: NASA has had to cope with budget cuts since last year.
- Past perfect zaman ile zorunluluk: The entire world had had to struggle against the Spanish flu by 1910.
- Özne pozisyonunda zorunluluk: Having to diet for months disheartens me.
- Edatlardan sonra zorunluluk: The fans entered the stadium without having to wait in a queue.